İstanbul Teknik Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin ile Genç KAGİDER olarak, girişimcilik, kadın girişimciliği, gençlerin gelecekteki rolü ve üniversitelerin bu konudaki önemi üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Bizlere içtenlikle vermiş olduğu yanıtlar için kendisine teşekkürlerimizi sunarız.
Öncelikle teşekkür ediyorum. 4 yılda yaptıklarımızı zaman zaman değişik ortamlarda anlattım. Bu dönem içerisinde büyük projelere imza atıldı. Her şeyin temelinde tabi ki öğrencilerimiz vardı. Bizim öğrenci odaklı üniversite olmamız gerekiyordu. Dünyada bizim gibi üniversitelerin önceliği öğrencilerini birinci sıraya koymaktır. Üniversiteyi kaliteli yapan ve üst düzeye taşıyan öğrencileridir. Öğretim üyeleri tabi ki çok önemlidir fakat benim dönemim için şunu söyleyebilirim ki ana unsur öğrencilerimizdir. Özellikle 2008’de başlayan ekonomik kriz ile birlikte üniversitelerden beklentiler arttı. Üniversitelerin girişimci olması gerekiyordu. 2008’de Rektör olarak göreve başladığımda; üniversitenin misyonunu; “uluslararası düzeyde akredite olmuş iyi bir eğitim sistemine sahip, araştırmacı, inovatif ve girişimci bir üniversite olmak” şeklinde tanımladık. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta girişimciliğin hem öğrenci hem de öğretim üyesi düzeyinde olması gerektiğidir. Kısacası üniversitenin kendisinin girişimci olması lazım. Öğrenciler, öğretim üyeleri, idari personel, mezunlar, aileler ve sanayi bizim paydaşlarımızdır. Paydaşların bir tanesinin girişimci olması yetmez. Biz tüm projelerimizi bu dört eksen üzerine oturtmaya çalıştık. Örneğin, teknokentimiz Türkiye’nin alansal olarak şu anda en büyük teknokentidir. Karma bir teknokent ve onun yanında inşaatı devam eden enerji teknokenti bulunmaktadır. Türkiye’deki değişik sektörleri bir araya getirecek bu alanda, otomotiv teknokenti, tasarım teknolojileri teknokenti, deniz teknokenti, havacılık ve uzay teknokenti bulunacaktır. Yani İTÜ kendisinden bekleneni en iyi şekilde yapabilmektedir. Bu projeler sadece İTÜ’yü değil Türkiye’yi ileriye taşıyacak projelerdir. Bu projelerin bazıları henüz hayata geçirilmemiştir. Bunlara devam edilmesi ve sürekliliğinin sağlanması gerekmektedir. Bizler teknokentleri yaparken elimizde oradaki sadece toprağın hafriyatını alacak paramız vardı. O toprak üzerine ayrıca yaklaşık 60 bin metrekarelik bina inşa edecektik. Kime güvenecektik? Tabiki üniversitemize, öğrencilerimize, hocalarımıza, mezunlarımıza ve ülkemize... Yatırımları gerçekleştirdik ve başarılı olduk. Ayrıca bu süreçte Arı Çekirdek Projesi oluştu. Türkiye’deki uygulamalara bir model oldu. Arı Çekirdek’te önce eğitim, arkasından nakit ödülünü ve beraberinde ücretsiz ofis imkanı sağlanıyor. Nakit ödülü geçen sene üç kişiye verildi. Finale kalan tüm proje takımlarına ücretsiz ofis sağlandı. Maslak gibi bir yerde 2000 m2 yerimizi gençlere açtık ve 12 ay ücretsiz kullanımlarını sağladık. Öyle güzel geri dönüşler oldu ki, farklı üniversitelerden öğrenciler; ‘‘Kendi üniversitem parayla bana yer vermiyor İTÜ bana ücretsiz ofis veriyor.’’ dediler.
- İTÜ öğrencilerinin birçok projesi var. Bu projelerde sağlanan başarının sebebi sizce nedir?
Öğrencilerimiz yurtdışı yarışmalarda sürekli birinciliği hedefliyor. Ben öğrencilerimizin özgüvenin geliştiğine inanıyorum. Yaptığımız yatırımların ne kadar doğru olduğunu, yani gençlere güvenmenin ne kadar doğru olduğunu yaşayarak gördük. Herkese de bunu öğrettik. İTÜ’yü uluslararası anlamda en fazla öne çıkaran öğrencilerimizdi. Türkiye öğrenci projeleriyle İTÜ’yü konuşmaya başladı. İTÜ öğrencileri her şeyi yapar seviyesine getirdi ve buna inandırdı. Temelde yatan şey üniversitemizin gençlere olan inancı ve güvenidir.
- Arı Çekirdek sanayi-üniversite işbirliği gibi görünsede içerisinde çok sayıda İTÜ’lü öğrenci çalışıyor. Uluslararası firmaların Ar-ge çalışmalarını yürüttüğü teknokentlerde de İTÜ’lü öğrenciler çalışıyor. Bunun sebebi nedir? Bunu öğrencilere açılan bir kapı, sağlanan büyük bir fırsat olarak değerlendirebilir miyiz?
Yönetim olarak bunları tabi ki destekledik fakat bu firmalar biraz da öğrencilerimiz için geliyor. Öğrencilerimizden faydalanmak için. Yoksa İTÜ’ye neden gelsin? Daha ucuza kiralayabileceği başka bir yerde çalışmalarını sürdürür. Fakat İTÜ’deki öğrenci ve öğretim üyesi kalitesini biliyorlar. Öğrencilerin çoğu bu firmalar için teknik elemandır. Gelen firmalar ileri bakıyor ve yönetime güveniyor. Karşılıklı güven sağlandığı için de yatırım yapıyorlar. Özel sektör kendi kaynağıyla riske giriyor. Orda da size güvenmesi gerekiyor.
- Türkiye’deki genç girişimcilerin kalkındırılması için sağlanan ekonomik destekleri yeterli buluyor musunuz?
Bilim ve Sanayi Teknoloji Bakanlığı’nın tekno girişim sermaye desteği var. Sivil Toplum Kuruluşları’nın da aynı şekilde destekleri mevcut. Değişik fikirler toplanıyor. Tabi ki ben olsaydım daha farklı şekilde yapardım bu destekleri. Örneğin, ülke düzeyinde ve ülkenin teknolojik üretimine yönelik daha yönlendirmeli projeler yapardım. Çünkü şuanda Türkiye’nin dış ticaret açığı var. Bu bizim en büyük sorunumuz. Dış ticaret açığı nedir? Dışarıya sattığınla aldığın arasında fark var. Birbirini dengelemiyor ve bu fark açılıyor. Bunu tersine çevirecek olan teknoloji üretimidir. Şu an dünyada ekonomik olarak 16. sıradayız ama bu 16’ncılık teknolojik üretime dayalı değildir. Genç nüfusa sahibiz, genç girişimcilerimiz var ve onlar dünyanın her tarafına dağılıyor. Umuyorum ki bunu tersine çevireceklerdir. Bizler teknoloji satmalıyız. Satmayı bir kenara bıraktım, kendi içimizde kendimize teknoloji üretemiyoruz. Dünya patent enstitüsü her yıl rapor yayınlar ülkelerin durumlarıyla ilgili. Bakarsanız Türkiye’nin ortalama patent sayısı 3000 iken Güney Kore’nin 200.000. “Bu açık nasıl kapanacak?” düşünülmesi gereken noktadır. Bu açığı kapatacak olan gençlerdir. Genç girişimcilere destek verilerek kapanacaktır. Üniversitelerde ben o yüzden öğrencleri daha ön plana çıkartıyorum. Geleceğin kurtuluşu onlardır.
- Bu açığın kapatılması için sizlerin üniversitedeki öğrencilerinize ve genç girişimcilere verdiğiniz desteklerden bahseder misiniz?
Arı Çekirdek Projesi ve ücretsiz ofis onların karşılarına çıkacak engellerin azaltılması içindir. Üniversitemizde girişimcilik dersleri verilmeye başlandı. Mezunlarımız ve CEO‘lar geliyor; öğrencilerimizle buluşuyorlar. Yönetim olarak odaklandığımız şey “en büyük eksiğimiz neydi bizim?” sorusuna cevap aramaktı. Yanıtı güven eksikliğiydi. Gençlere güven çok önemlidir. Ben yürekten inanıyorum. Bizim dönemimizde, gençlere inanarak ne kadar doğru birşey yaptığımızı gençlerin ortaya çıkardıkları ürünlerle anlamış olduk.
Özellikle gençlerin özgüven eksikliğini ortadan kaldırmaya çalıştık. Yani siz gerçekten değerlisiniz. Bunu önce siz kavrayacaksınız biz değil. Önce siz kendinize diyeceksiniz ki “Ben bu neslin en iyi tabakasıyım. Bu ülkenin geleceği bana bağlı.” Biz gidiyoruz. Sıra sizde. Ülkenin kaderini değişirecek olan sizlersiniz. Ben öğretim görevlilerine hep şunu söylüyordum. “Biraz bencil düşünürseniz; bizim çocuğumuzun, torunumuzun geleceğini kim yapacak? Biz mi yapacağız? Hayır, bu gençler yapacak. Biz bu nesli ne kadar iyi ve donanımlı yetiştirirsek, ne kadar büyük bir özgüvenle yetiştirirsek, çocuklarımızın geleceği daha garanti altına alınmış olur.’’ Herkes böyle düşünlmeli. Bu algı çalışanlarda, öğretim üyelerinde değişmeli. Gençler dinamik, hızlı değişiyor. Değişimlere hızlı cevaplar veriyor. Onlara ayak uydurulmalı.
- Kadın grişimciliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’de kadın girişimci sayısı % 8.5. Üniversite eğitimlerine baktığında kadınlar daha başarılı ancak çalışma hayatına geçildiğinde karşılarına bariyerler çıkıyor. Atatürk’ün bir sözü var “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşmaktadır. Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok ilerleme adımları dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve gelişme sahalarında ve yenilikte birlikte mesafe almaları lazımdır.” Gerçekten şu anda Türkiye’nin yarısı çalışmıyor. Çalışan kadın oranı %30’larda ve bunların çoğu hizmet sektöründe. Ben görevim süresince kadın yönetici oranında dikkatli olmaya çalıştım. 3 yardımcımın 2’si kadındı. 13 dekanımın 4’ü, 6 enstitünün 2’si kadın yönetimindeydi. Erkek dekan ya da müdür yöentimindeki yerlerde derdim ki; ‘‘İki yardımcınızdan biri mütlaka kadın olmalı.’’ Ne kadar doğru yaptığımızı gördük. Kadınların işe konsantrasyonu erkeklere göre daha yoğun oluyor. Kadınlar daha iş odaklı çalışıyorlar. 20 danışmanımın %60’ı kadınlardan oluşuyordu. Yani tek başına hiçbir şeysin. Takım olarak, ekip olarak, üniversitemizi ileriye taşıdık. Evet, lider önemli ama ekip güçlü değilse başarılı olunamaz. Eğer, lider vizyoner ve özgüveni tamsa yanında çalıştırdığı kişileri kendisinden daha iyisini seçer. Benim ekibimin her bir üyesinin hem insancıl tarafları, hemde vizyonları vardı.
- Genç KAGİDER hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Kadın girişimci sayısının yükselmesi gerekiyor. Fakat burada sadece erkeklerden fayda beklemeye veya örneğin; çalışan sayılarında kota getirilmesine karşıyım. Kuzey ülkeleri koydu ama başarısız oldular. Yani kadın hak ediyorsa gelmeli sırf kadın olduğu için gelmemeli. İşte Türkiye’de bu ayrım iyi yapılmalı. Anne olmak bir dezavantaj olarak görülüyor. Ama bu sadece annenin yükü olamaz. Babalıkta çok önemlidir. Türkiye 2023 hedefliyorsa bu sadece erkeklerle olmayacaktır. Güçlü kadınlar, güçlü çocuklar; ‘‘güçlü çocuklar’’, ‘‘güçlü yarınlar’’ demektir. İlk eğitimi kadın veriyor. Kadın girişimci diyoruz fakat ilk 100 iş adamı açıklanıyor ve hep aynı isimler. Son 10 yılda çıkan bir sürü şirket var ama çoğunluğu bu listede yok. Bu ülkeden alınanın, bu ülkenin geleceğine verilmesi gerekiyor.






